fonda çalan: feel / robbie williams
(internet explorer ile)
2002 ilkbaharında Güzel Atlar diyarında, atımla Avanos'a giriyordum; yağmur yağıyordu.
Yıllar geçecek, yollar geçecek; doğanlar, ölenler, sevenler, ayrılanlar olacaktı geçen üç senede.
2005 yazında Güzel Atlar diyarında, atımla Avanos'a giriyordum; sıcak kavuruyordu.
Yıllar geçecek, yollar geçecek; doğanlar, ölenler, sevenler, ayrılanlar olacaktı geçen üç senede.
2008 sonbaharında Güzel Atlar diyarında, atımla Avanos'a giriyordum; rüzgar serin esiyordu.
Yıllar geçecek, yollar geçecek; doğanlar, ölenler, sevenler, ayrılanlar olacaktı geçen üç senede.
2011 kışında Güzel Atlar diyarında, atımla Avanos'a gireceğim; dişlerim kenetlenecek, dizlerim buz kesecek.
Ve yıllar yine geçerken, yollar yine geçerken; olduğumdan daha yaşlı, olacağımdan daha gençken, yalnız kavuşmalar olacak, gelecek sonsuz mevsimlerde...
(Avanos bile eksilirken) |
** ** **
En romantik ulaşım aracıdır bisiklet; bir gün bu ülkede "Düş İşleri Bakanlığı" da kurulursa, kırmızı plakalı makam aracı olmalıdır.
Bir sonbahar seherinde, yine atlayıp bisikletime, karanlık yollardan şehirlerarası otobüs terminaline gitmiştim.
Kırşehir'den Ürgüp'e bisikletle gidebilmek için Kayseri otobüsüne binmiştim. Ekim güneşi, Ankara Kalesi'ne tırmanırken otobüsün camından ilk defa tek başına şehirlerarası yolculuğa çıkmış bir öğrenci gibi heyecanla fotoğraflar çekmiştim.
2007 Mayıs'ında yine Kayseri otobüsüyle Kırşehir'e giderken tam Kırşehir girişinde otobüs bozulmuştu. Bütün yolcular aşağıya inmiştik. Bir başka otobüs beklenirken, otobüsün bagajından bisikletim Kalender'i çıkartmış, yan koltuğumdakiyle vedalaşarak Ürgüp yollarına koyulmuştum.
Yolcular arkamdan belki de: "Amma tedbirli adammış..." derlerken, ben çoktan Mucur'a varmıştım.
Bu yolculukta ise otobüsün değil, bir yolcunun motoru bozulduğu için yine Kırşehir yakınlarında sağa çekmiştik.
Bu arıza için başka bir otobüs beklenmediğinden kısa süre sonra yeniden yola çıkmış, ahiler, ozanlar, evliyalar diyarına varmıştık.
Derken asıl yolculuğum, İç Anadolu'daki muhteşem iç yolculuğum başlamıştı.
Her şey göreceliydi. İnsan istemezse mutfaktan bir bardak su getiremeyecekken, istediğinde bisikletle Ürgüp'e değil burnunun doğrultusunda Ümit Burnu'na bile gidebilirdi.
Sanki her pedala basışımda gökyüzünden iki bulut daha eksiliyordu. Kısa süre sonra gökyüzü mavi yüzünü göstermişti. Atımın çıngırağıyla selamlamıştım güneşi. Acaba ben "işte güneş geliyor" derken, o da "işte düş hekimi geliyor" diyor muydu?
Bana: - Hadi artık!... diyecek birisi yoktu. Her metrede durabilir, onlarca dakika hayatın ta kendisini görüntüleyebilirdim.
Teneffüs zili "Gülpembe" olan okulların önünden geçebilir, hatta okul - ev arası servis bile yapabilirdim.
Birisi: "ömür biter, yol bitmez!..." mi demişti?
O: "ömür varmak değil, yolculuğun ta kendisidir!..." değil miydi?
Hippocrates, "Sanat uzun, ömür kısa, fırsatlar geçici, deneyler aldatıcı, karar vermek zor..." demişti. "Yol" da "Sanat" gibiydi; emek vermeli, ömrün kestirmesini seçmeden, gökyüzüne uzun ve kıvrımlı yoldan gidilmeliydi.
Hava nasıl bedavaysa, isteyene yakıt da bedavaydı.
Bu mavi gezegenin konukları istediği bölgede konaklayabilir,
isterse güneşin sofrasında kumanyasını çıkartıp, volkanik kayalar arasında bile yiyebilirdi.
Sonra da sırtında çanta; petrolün varil fiyatını bilmeden, kendini bisiklet üzerinde, Hacıbektaş, Nevşehir yollarında düşlerken
ve düşler gerçek hayatın içinden geçerken,
bir kaplumbağa gibi gezegende gezebilir,
Avanos Irmağı'nın, yani Kızılırmak'ın üzerinden geçerken: "belki Ankara'daki musluktan akar" diye küçük bir notu sulara bırakabilirdi.
Ve güneşin pili biterken Ürgüp'e varabilir,
ertesi iş gününün mesaisine yetişmek üzere, güneş hala şarj olurken, balon pilotu dostu İsmail Keremoğlu'nun aracının kasasına atılmış bisikletle,
tüketime, tükenişe, bisikletin altına bile ayna tutulacak "Mall" girişlerine, bir çıngıraksız selamın altın olduğu yalnız kalpler şehrine, aşksız üreyip, mitoz bölünmelere dönebilirdi...
düş hekimi yalçın ergir http://www.ergir.com
|